Tüfekçi Yusuf hayatı boyunca kelimenin tam anlamıyla müstesna işler başarmış Gaziantepli saygıdeğer ‘Usta’larımızdan birisidir.
1889 yılında Alaybey mahallesi Sadıkoğlu sokakta doğmuştur.Babası Hacı Abdullah annesi Fatma hanımdır.
“Yörede, Balta Harbi diye adlandırılan 1895 olayları onun hayatının belki de dönüm noktası olur. Şöyle ki ;
O yıllarda gayri Müslim çocukları sarıklarını soldan , Müslüman çocukları ise sağdan sararlarmış. O gün küçük Yusuf’u annesi dışarı çıkmak üzere hazırlamaktadır. Tam sarığını sarmış bitirmiştir ki ,Alaybey camisinin yakınında olan evlerine dışarıdan ‘ Allahuekber ‘ sesleri gelir. Yusuf sesleri d uyar duymaz çocukluğun verdiği merakla dışarı fırlar.Bir de bakar kı Cumhuriyet Mektebinin oradan bir kalabalık Allahuekber diyerek geliyor. Vakit sabah vakti herkesin dükkanlarını açtığı bir saat. Alaybey camiinin tuvaleti o yıllar cadde üzerinde ,tuvaletin hemen öte yanında da bir Ermeni evi var( daha sonra Dr. Kamil Afat’ın Muayehanesi olan ev ).İşte bu evin mahalleyi boydan boya gören balkonundan evin Ermeni sakini elinde tüfek oturmuş gelen gidene ateş etmekte… Ermeni yukarıdan ateş ediyor aşağıda Türk ölüyor. Halk cadde de birikmiş çaresizlik içinde vurulanları seyrediyor. Karşılık verecek bir silah yok ki ateş edesin. Derken kalabalıktan biri ‘Yazı köyünde adı Namal olan biri var onda tüfek var diyor.’Hele o tüfeği getirelim de bizde buna cevap verelim’ diyorlar içlerinden birini görevlendiriyorlar. Ağızdan dolmalı tüfeği olan bu adamı köyden alıp gelmek üç gün sürüyor. Üç gün boyunca da bu Ermeni balkonundan ateş edip adam vurmaya devam ediyor. Bu arada da balkondan ateş eden Ermeni’nin ailesi de arkadan sürekli bir kol çevirmekte ,meğer onlar da mermi doldururlarmış bu sırada ama halk bilmiyor ne olduğunu. Her neyse köyden getirilen tüfekli adam ,nişan alacağı yere mevzilendikten sonra kalabalığa geçin oradan diye bağırır . Herkes geri çekilir. Adam tüfeği sıkar tüfek patlamaz,sıkar patlamaz. O zamanlarda tüfeğin ateş alması için tüfeğin ‘horoz ‘una çakmak taşı konulurmuş. Meğer adamın abasının altında koruyarak getirdiği o tek tüfeğinde çakmak taşı yolda gelirken düşmüş. Yapacak bir şey yok adam geri köyüne döner.
Tüfekçi Yusuf ‘un çocukluğunda yaşadığı bu olay onun tüm ilgisini teknik konulara vermesini sağlar. Yaşıtları oyun oynarken ,o teknik iş kolunun sadece gayri-müslimlerin tekelinde olduğu çarşıda ustaların ellerini izleyerek vaktini geçirir. Sarışın, renkli gözlü, sevimli, zeki, bir gördüğünü asla bir daha unutmayan alımlı bir çocuktur. Belki de bu yüzden maharetlerini Müslüman çocuklara öğretmekten sakınan gayri Müslim ustaların( küçüklük anılarından aktardığına göre çarşıda demir döven Ermeni Ustaları kendisi tarafından izlendiklerini farkettikleri anda işi bırakır, çekiçleri havadaysa tekrar indirip demire vurmazlarmış bile!) güvenini kazanır. Onlardan çok şey öğrenir. Türklerin taş yontmaktan, cülhalıktan ,bostancılıktan, yemenicilikten başka bir şey yapmadığı bir zamanda Tüfekçi Yusuf ilerde harp yıllarında son derece üstün maharetlerini göstereceği teknik konularda yeteneğini de kullanarak deyim yerindeyse neredeyse ‘dehalaşır.’Antep Müdafaası olmazı olur kılan insanların gerçek hikâyeleriyle doludur. Fransızların Antep’e çevrilmiş 300 makineli tüfeğine karşı Anteplilerin ise sadece mavzerleri vardır.
Tüfekçi Yusuf Usta, Antep Harbi’nden önce Çanakkale’de Zeytinburnu Silah Fabrikası’nda çalışmıştır. Bundan dolayı da Antep’in İmalat-ı Harbiye Fabrikası’nın, silah bölümünde görev alır. Harp esnasında İngilizlerden kalma 4 adet Levis marka makineli tüfek vardır. Fakat uygun mermi olmadığı için bu tüfekler kullanılamamaktadır. Yusuf Usta, Heyet-i Merkezî’ye “Bana verin bu tüfekleri, Osmanlı mermisi kullanır duruma getireyim.” der. Kendisine inanmazlar ve ‘devlet malı’ diyerek, Yusuf Usta’yı geri çevirirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder