24 Aralık 2016 Cumartesi

:Kaybolan Meslekler





KAYBOLAN MESLEKLER
Teknolojik gelişmeler bazı mesleklerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Giyimden tutun da mimariye kadar birçok meslek bugün unutulmuş ya da unutulmak üzeredir.
TAŞ YONTUCULUĞU

Yapıların taş kullanılarak yapıldığı dönemlerin gözde mesleği taş yontuculuğu günümüzde unutulmak üzere olan mesleklerinden biridir. Taşlar, taş ocaklarından kaba olarak kesilip getirilir. Taş ustaları tarak denilen çelik ağızlı aletlerle taşı yapılarda kullanılır biçime getirirler. Taş ustalarının kullandığı başlıca aletler gönye, tesviye, levye, tarak ve külünktür.  

KEDENECİLİK

 Kedene çifte koşulan beygirlerin boyunlarına takılan özel yapılmış halka biçimindeki alettir. Kedene de boyunduruğa benzer ancak boyunduruğun içinde tahta kullanılır. Kedenede kullanılmaz. Kedene demet biçimindeki berdilerin üzeri telisle çapı on - on beş santimetre olacak biçimde kaplanır. Yuvarlak boru biçimdeki dışı telisle kaplı berdilerin iki ucu bir araya getirilir. Üstü sahtiyan, hayvanın derisine gelen bölümü keçe ile kaplanır. Kedene hayvanın boynuna takılınca iki ucu bir iple bağlanır.

TAKUNYACILIK

Takunya ıslak zeminlerde giyilen üstü tasmalı yüksek tabanlı tahta ayakkabılardır. Halk arasında haphap olarak da bilinir. Tahtası ceviz, dut ve çınar gibi ağaçlardan yapılır. Tahta tabanın yan taraflarına sedef kakmalar ve gümüş işlemeler yapılır.

KÖRÜK İMALATI

Ateşi canlandırmak için açılıp kapandıkça hava üfleyen ahşap ve deriden yapılmış bir alettir. Körük ateşe dayanıklı ağaçtan ve yumuşak deriden yapılır.

TENEKECİLİK

Tenekeden çeşitli eşyalar yapan ustalar vardı, bunlara tenekeci denirdi. Yumuşak çelikten üretilen sac biçimindeki tenekenin üzerine kalay yapılır.

Tenekeci soba borusu, huni, pekmez ve yağ kapları gibi çeşitli aletler yapar.
Tenekeciler aynı zamanda zarar gören, yıpranan teneke kapları tamir ederler. Bu tamir işine halk arasında lehimleme denir.

ŞERBETÇİLİK

Güneye özgü olan şerbet meyan kökünden yapılır. Meyan yabani bir bitkidir. Bu meyan kökünün çeşitli işlemlerden geçirilerek hazırlanmış içeceğine meyan şerbeti, bu işi yapıp satanlara da şerbetçi denir.

Sırtta taşınan tuluk denilen şerbet kabı sarı bakırdan ya da galvanizli sacdan yapılır. Tuluk tekeneciler tarafından yapılır. Şerbetçi,şerbet tuluğunu sırtında taşır. Demir tuluğun ağrıtmaması için sırta özel olarak yapılmış arkalık giyilir. Arkalığın üstüne şerbetçi tuluğu konur. Ayrıca şerbetçinin yanında tuluğun küçük bir benzeri bulunur. Bunda su taşınır. Bu su ile şerbet içilen bardaklar yıkanır. Şerbetçinin elinde sarı bakırdan yapılmış iki çınçın tası bulunur. Bu tasları birbirine vurarak geldiğini duyurur. Bu sesi duyanlar yakınlarda şerbetçi olduğunu görmeseler de anlarlar. Şerbetçinin ön ünde bel hizasında bardakların ve tasların konulduğu göğüslük bulunur.

DEBBAĞCILIK (SEPİCİLİK)

Hayvan derisini kullanılır duruma getirme işine tobakalama, bu işi yapan kimselere de tabak ustası denir. Tabakhaneler genellikle suyun bol olduğu yerlere, su başlarına kurulur. Eskiden tabakalama işleminde sumak ve mazı yaprağı, tüyleri dökme işleminde ise kireç ve köpek pisliği kullanılırdı.

Günümüzde deriyi tabakalama işlemi modern makinelerle yapılmaktadır.

ÇIKRIKÇILIK

Çıkrık kol kuvveti ile iplik eğirme ve sarma aletidir. Çıkrık iki ayak arasında dönen bir büyük kasnak ve bu kasnağın döndürdüğü iğden oluşur.

Ağaç tornalarda özel olarak yapılan veya kendir sapından kesilip üzerine iplik sarılan içi delik ahşap ya da kendir sapına terdek denir. Terdeğin üzerine ip sarılmış, mekikte kullanılabilir durumuna da masura denir.

İğ bakanak adı verilen rulman görevini yapan organik parçaların arasında döner. Büyük kasnak kol yardımı ile döndüğünde iğin takılı olduğu terdek de dönmeye başlar. Üzerine nezikteki ip sarılır ve masura oluşur. Nezik iki bölümden oluşur. Nezik taşı ve nezik kafesi.
Önceden birçok Antepli evinde çıkrıkla ip sarardı. Şimdi bu iş modern makinalarla yapıldığı için çıkrıkla ip sarma da tarihe karıştı.

HARATÇILIK

Kol ve ayak gücüne dayarak yapılan ağaçtan alet ve araç yapanlara harat denirdi. Kullandıkları alete kemane denirdi. Kemane ile delgi ve tornalama işlemlerini yaparlardı. Kemane yanında üdürgü (matkap), törpü ve çekiç kullandıkları aletlerdir. 

SEMERCİLİK

Motorlu araçların yaşama girmesi ile at ve eşeğin taşımacılıkta işlevini yitirmesi bu mesleği tarihin tozlu sayfaları arasında yer almasına neden oldu. Semer; eğer yerine kullanılan binek hayvanlarının sırtına konulan, insanın hayvan sırtında rahatça gidebilmesi için yapılmış bir araçtır.

Semerin temel unsuru berdi denilen bir tür kamıştır. Berdiler tarak adı verilen düz tahta bir satıh üzerine birer parmak aralıklarla beş ya da altı yassı bıçakla çakılır. Berdiler taraktan geçirilerek dilimlenir. Bu berdiler semeri oluşturmak için dikilmiş telis torbanın içine konur. Şekil verilecek kısımlara daha fazla berdi konur. Telis torba bir minder biçimine getirilir, sonra ikiye katlanır. Üzerine sahtiyan, altına da keçe dikilir. Semerci Keçe ile sahtiyanı içindeki berdi dolu telis minder görünmeyecek biçimde birbirine diker.
Bunların yanında semerin bir de tahtadan iskeleti vardır. Tahta iskelet sert ağaçtan yapılır. Minderden bağımsız olarak kurulan bu iskelet yan ağacı, parmak ağacı, ön kaş ve arka kaştan oluşur. Daha önce hazırlanan üstü sahtiyan altı keçe olan minderin üzerine bu iskelet oturtulur. Sırım denilen deri iple İskelet deriye tutturulur. Biçime getirilen semerde son olarak ön kaşın görünen kısmına çeşitli süs eşyaları takılır. Usta semercinin yaptığı semer hayvanın sırtını hiç acıtmaz.

KÜLEKÇİLİK

Yoğurt, süt, pekmez gibi yiyeceklerin konulduğu tahta saplı kaplara külek adı verilir. Bu işi yapanlara da külekçi denir. Külek yapılacak tahtalar önce ıslatılır.
Sonra talaş mangallarında ısıtılır. Sonra silindir biçiminde bükülür. Bükülen tahtanın iki ucu birleştirilerek daire biçiminde bir tahta bir tabanın içine oturtulur, kulp takılır.

YEMENİCİLİK

Üstü kırmızı ya da siyah keçi derisinden, tabanı ise köseleden yapılan topuksuz, hafif kaba ayakkabılara yemeni denir. Yemeni yapan ustalara yemenici denir.
Yemeni yapılacak ham deri mazı yaprağı ve sumakla tabaklanır. Sonra gınnap denilen mumlanmış iple dikilir. Bir süre sonra düz tarafı çevrilir. Astar ve taban arasına vücut elektriğini alsın diye kil konur. Sonra üst bölüm tabana dikilir. Gül şeftali, nar, annabi, merkup, küçük ve büyük haspe, uzger ve zelber diye anılan çeşitleri vardır.

KALAYCILIK

Bakır mutfak aletleri bir süre sonra çabuk oksitlenip bozulurlar. Bu durum zehirlenmelere yol açar. Bakır kapların bu nedenle kalaylanması gerekir. İşte bu işi yapan ustalara kalaycı denir. Kalaylanacak kap önce yamuk tarafları varsa çekiç ile düzeltilir. Kırık yerleri varsa kaynak yapılır. Sonra kum ve kömür parçaları ile kap temizlenir. Oksitlenen ve kararan yerleri kazılarak parlatılır, yıkanır, kurutulur. Temizlenen kaplar ocakta ısıtılır. Kalayın tutması için toz nişadır atılır kabın içine. Isınan kaba kalay parçası sürülür. Eriyen kalay kabın yüzeyine sürülür. Mutfak aletlerinin bakır yerine başka madenlerden yapılması kalaycılığın yok olmasına neden oldu.

SEPETÇİLİK

Yiyecek ve eşya taşınan sepetler saz ya da küçük
yeşil ağaç dalarından örülerek yapılır. Sepetlerin büyük olanlarına küfe denir.
Küfeler söğüt veya kestane dallarının yarılarak oluşturulan dilimleri örülerek yapılır.

KÜPÇÜLÜK

Küpler her türlü iklim şartlarına uzun süreli dayanabilme özelliğine sahiptir. Daha çok kırsal kesimde soğuk su elde etmek için kullanılan geniş küpler, her tane kumunda ayrı bir emek sarf edilerek yapılır. Küpler dönemi ve yöreyi tanıtması açısından da başka bir önem taşır.
Küp toprağı, iki üç çeşit killi toprak ve keçi kılının karışımından meydana gelmektedir. Topraklar iyice elenir ve keçi kılıyla karıştırılır. Bu karışım çok iyi yoğrularak çamur haline getirilir ve uzun bir süre dinlendirilir.

Çamur haline gelen karışım geniş bir örtüyle sarılır ve beklemeye alınır. Çamurun kıvamına geldiği karışımdan koku geldiği zaman anlaşılır. Karışım sakız gibi olur ve bir hafta süreyle belirli sürelerde sık sık yoğurulur.

Çamurun şekilenmesi köylerde kadınlar tarafından elle yapılmaktadır. Çamur düzgün bir zemine oturtulur ve tabanın sağlam ve düzgün olması sağlanır. Başka bir alanda küpün etrafı iki ya da üç parçadan ayrı olarak oval olacak şeklide yapılır ve birleştirilerek tek parça haline getirilir. Hamur küp haline gelince dikkat edilecek en önemli özellik küpün kuruması için güneşsiz ve rüzgarsız yerde beklemesi gerekir. Az kuruyan parçaların üzerinde traşlama yapıldıktan sonra yörenin özelliğine göre çirtik ya da çizgilerle küp şekillenir. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur. Şekillenen küplerin kuruma süresi küpün büyüklüğüne ve kalanlığına göre 7 ile 15 gün arasında değişir.

Küpün Pişirilmesi
Kuruyan ve son şeklini alan küpün en az 48 saat pişirilme işleminin yapılması gerekir. Pişirilme işlemi kentlerde 800-1000 derece arasındaki fırınlarda 9-10 saat süreyle yapılmaktadır. Ancak köylerde yüksek derecede fırınların olmaması nedeniyle yüksek ısıya ulaşılmaması süreyi 48 saatten fazla çıkarmak gerekmektedir.

ABACILAR:
Aba tezgahcılarının dokudukları abaları,ayrıca külah satarlardı.  yemeninci Pazarı ile Arasa Çarşısı arasında dükkanlar vardı.

ABA DOKUMACILARI:
Mahalle aralarındaki dükkanlarında el tezgahları ile  dokudukları abaları satılmak ğzere abacılara aktarırlardı. Abalar; uzun, kısa, ak, kara yada aklı-karalı olmak üzere çeşit çeşitti.

ALACALILAR:
Mahalle aralarındaki dükkanlarında el tezgahlarında el tezgahlarıda alaca dokuyanlara ALACA yada ALACA KALFASI denirdi.Bunlar dokudukları alacaları götürürler, bağlandıkları alacacı ustasınaiborçlarının bir azına mahsuben yatırırlari birazının işçilik ücretini alırlardı. Borçsuz olanlar ücretlerinin tamamını alırlardı.

ALACACI USTALARI:
Alaca kalfalarının dokukukları alaca topları hre hafta sonunda götürüp yatırdıkları tüccarlara  "Alaca Ustası" denirdi.

ALLEFCİLER:
Fırıncıların buğdaylarınıyıkayıp, kurutup, eleyenlere "Allefci" denir. Dükkanları; yakında su ve kurutma alanı bulunan; mahalle aralarında idi. Zahireleri; yıkayıp, kuruturlar, elerler, ön yönü kenarsız, ince tahtadan yapılmış taplada savurarak kendilerine özgü bir beceri ile sovurarak taşından temizlerler. Aslında bu işi yapana "Allaf" denir, amma Gaziantep'e işi yapana, yukarıda geçtiği gibi allefci, tahta, bir yönü kenarsız taplaya "Allef" derler.

ARPACILAR:
Zahire satanlardır. Zahire; biri Buğday pazarında, biri de Arpacı Hanı'nda olmak üzere iki yerde ölçekle satılırdı. Zahire ölçüsü; birbuçuk gaz tenekesi ölçğsğnde "Timin" denilen ağzı demir silmeli bir ölbe (yuvarlak tahta kutu) idi. Sekiz timin bir kile sayıırdı.

Bir timin 20 kilo itibar edilirdi. Yarım timin ölçeğin adı: "Yarımlağı" dörttebirölçen ölçeğin adı da "Uruplağı" idi.
Zahireler Buğday Pazarı ve Arpacı Hanında yere köme köme yığılır ve açıkta satılırdı. Ölçülere kalanların çuvallarına doldurulurdu. Geceleri kalan kömelerin alt kenarları aşağı yukarı 15x25 çapında tahta mühürlerle işaretlenir. Gece o biçimde bırakılır, bu mühür tahtanın adına "reşim" denirdi.

ATTARLAR:
Attarlar: bakkaliye, zuccaciciye ve kırtasiye de satarlardı.Yemenici Pazarı ile Arasan Çarşısı arasındaki çarşıya Attar Pazarı denirdi.

AYAK KALFALARI:
Dokuma direnzinleri hazırlayan esnafa ayak kalfası denirdi. Bunlara "Direzinciler" de denirdi. Mahalle aralarındaki dükkanlarında çalışırlardı. Direzin hazırlamak çok yönlü bir iştir.

BAKIMCILAR:
İki kapılı hann karşısından Fışfış Kastele giden sokaktaki dükkanlarda fala bakanlara "Bakımcı" denirdi. Müşterileri hep kadınlardı.

BARDAKÇILAR:
Çok büyük dükkanlarında ayakları ile döndürdükleri tunik üzerinde çömlek testi, küp; kaplarla kiremit yapıp satarlardı.Kudruracı Çarşısı'nda iki imalathane vardı. Kalealtında Avrat Pazarında da imalathaneler vardı.

BEDESTENCİLER:
Manifaturacılara Bedestenciler denir. En kalabalık kısmı Kemikli Bedesten de bulunmasından dolayı bu adı almış olması gerek. Ayrıca Pineci ve Demirci Pazarı ile Attar Pazarı arasında yer yere dükkanları vardı. Bedestencilerin bazısı hem toptancı hem parekendeci kimisi de parekedenciydi. Yalnız toptancılık yapanlar Kürkçü Hanında mağzalarında çalışırdı.Kimi parekendeciler: mevsiminde bastık sermek için (bastık bezi)ni gündeliklerle şire yapanlara kiralarlardı.
manifatura parekende olarak arşınla satılıyordu. Bir arşın dört "urup"; bir urup "nişan" idi. Pazar yerlerinde manifatura satanlara da "pazarcı" denirdi.

BEKERECİ:
O zaman Gaziantp'te tek bir Bekerci vardı: Bekerci ahmet dükkanı Kalealtında idi. yanına çırakta almazdı.Çıkrık eğiren bütün kadınlar bekere almak için oraya gelirlerdi. Kendi yapar, kendi satardı. Bekere keçi boynuzundan yapılırdı.
Harat tornası gibi elle çalışan torna ile çevrilirdi.10 cm kadar uzuzunluğunda yaklaşık 1 cm çapında ortası çıkrık iğine girecek kadar ince delikli, üzeri tırtırlı, girintili çıkıntılı bir küçük araçtı. Bekere çıkrık iyine iyice oturur, çıkrığı çevirerek urganlar, iplik, bekerenin girintilerine geçirilir, iğ ile çıkrık tekerlerği arasında irtibat kurulur. Çıkrığın kolu döndürüldükçe bekereye takılmış urganlarda ipliklerle iyi döndürülürdü. Çıkrık eğiren kadın sol eliyle bediris denen 30 cm uzunluğunda baş parmak kalınlığında pamuğu tutar sağ eliyle de çıkrığı çevirirdi. Elindeki pamuk süyüm süyüm iplik olarak iğe sarılır iğ süyümlerle dolunca çıkrık durdurulur iğdeki iplik kelepçek denen bir araca sarılır, sonra ondan  sıyrılır, kelep yapılırdı.

Bekere denen bu küçük alet çıkrıkla iplik eğirmede en önemli unsurdu. Motorlu makinelerde kendisine kayış takılıpta büyük çark vazifesini gören bir aletti bekere.




KAYBOLAN MESLEKLERLE İLE İLGİLİ  RESSAM M.ALİ DİYARBAKIRLIOĞLU'NUN ÇALIŞMALARINDAN BAZILARI

M.ALİ DİYARBAKIRLIOĞLU KİMDİR?
1946 yılında Gaziantep' in Kozanlı mahallesinde doğdu. Çocukluğu ve gençliği Gaziantep' te geçti. Bu süreç içerisinde 2 kişisel sergi açtı. Çeşitli yarışmalara katıldı. Gaziantep ve çevresinden çok sayıda desen ve resim yaptı. Bu çalışmaları resimlerindeki biçime ve renge yansıdı. Akademik eğitimini (1971 - 1976) Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim Bölümü, Prof. Neşet GÜNAL atölyesinde tamamladı. 4 karma resim sergiye katıldı. Kısa süren öğretmenliğini emekli olduğu basın hayatı izledi. Basın hayatında zaman zaman çektiği fotoğraflarla, spor basınında da birçok ödül sahibi oldu. Diyarbakırlıoğlu halen İstanbul'da yaşamaktadır.
 RESSAMIN KAYBOLAN MESLEKLER İLE İLGİLİ YAPMIŞ OLDUĞU RESİMLER VE DAHA FAZLASI İÇİN http://www.diyarbakirlioglu.com/ ADRESİNİ ZİYARET EDEBİLİRSİNİZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder