24 Aralık 2016 Cumartesi

Antepli Şahin Bey







ANTEPLİ ŞAHİN BEY

Anadolu  coğrafyasının  bağrından  çıkardığı yiğit   evlâtlardan   biri   de   ''Ayıntablı Şahin Bey''dir. Antepli Şahin, kahramanlar diyarı Anadolu-İslâm karakolunun, hamiyetperver ve vefakâr  bekçilerindendir.  Sanki  o,  gidip  de  geri dönmeyen şanlı Osmanlı akıncılarının son temsilcilerindendir.  Cennet  yurdumuza  ''ebediyet mayası''  çalıp  Müslüman  Türk'e  ''ebedi  vatan'' kılarak;  onun  bize  aidiyetini,  bugüne  uzanan çizgide  damgalayan,  şüheda  kafilesinin  kutlu bir neferidir. Şahin Bey, Millî Mücadele henüz başlamadan önce Antep'te verdiği destansı direnişle, vatan sevgisinin kendisinde tam manasıyla temerküz ettiği bir simge olmuştur. Vatanı,  mel'un  düşman  çizmelerine  çiğnetmemek için göğsünü siper etmiş ve kendini hiç çekinmeden, severek vatanına feda etmiştir. Şahsın da, vatan için ölmenin ne kadar güzel ve yüksek bir duygu olduğunu temsil ve tescil etmiştir. Çanakkale'yi geçilmez ilân eden ruh ve şuur neyse; Şahin Bey'i kahraman yapan; onunla donanıp bedeniyle vatanını geçilmez kılan da aynıdır.




Askerlik hayatı ve kahramanlığa hazırlık
 
Asıl adı Mehmed Sait'tir. 1890'da Anteb'de fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve 4 yaşında öksüz kalmıştır. '' Şahin Bey'' ismi; din ve vatan yolunda gösterdiği efsanevî kahramanlıktan ve insan üstü gayretten ötürü kendisine güzel bir lâkap olarak yakıştırılmıştır. Şahin Bey; 1899'da Yemen'de başlayan askerlik hayatında arka arkaya, Trablusgarb, Balkan ve l. Cihan Harplerini görmüş ve Anteb'deki müdafaa şaheserinin provasını bir bakıma buralarda yapmıştı. En son 1917 Ekiminde, Sina Cephesinde teğmenliğe   yükselmişti   ve   bunun   serencamı da, daha sonra hak edeceği kahramanlık sıfatına   yaraşır   keyfiyetteydi.   Bağlı   olduğu   alay, Araplar   tarafından   sarılıp   komutan   da şehit olunca, teslim olmak isteyenler çıkmıştı. Fakat Şahin   Bey,   teslim   taraftarlarını   hapsetmişti. Kendisi de, alayın geri kalanını gece karanlığından faydalanarak, çok sarp ve çetin bir geçitten geçirmek  suretiyle  kurtarmayı  başarmıştı.  İşte bu  hizmet  ve  kahramanlığı,  onu  başçavuşluktan teğmenliğe getirmişti. Daha sonra, Umumı Harbin  bitimine  yakın,  Mısır'da  İngilizlere  esir düşmüş;   ancak   Mütarekenin   imzalanmasıyla birlikte serbest kalıp, önce İstanbul'a sonra da memleketine dönmüş ve hemen Kuvâ-yı Milli- ye Hareketi'ne katılarak Kilis yolunun Ulumasere  Köyü  civarının  reisliğini  üstlenmişti.  Antep müdafaası   öncesinde   gösterdiği   eşsiz   kahramanlığa da burası sahne olacaktı.
Antep cephesinde cihat çağrısı
21 Şubatta, Fransız komutana yazdığı mektupta, bu tavır ve hissiyatını, büyük bir cesaret ve  kararlılıkla  ortaya  koyup,  meydan  okumaktan  da  geri  kalmamıştı:  ''Antep-Kilis  yolunda asayiş temin edilmiştir. Fransızlardan gayrı her- kes, mesuliyetim altında tehlikesiz seyahat ede- bilir.'' Gerçekten de Şahin Bey, pek çok defa Fransız kuvvetlerini pusuya düşürmüş ve fazlaca zayiat  verdirerek  Anteb'e  geçmelerine  müsaade etmemişti.   Şahin   Bey'in   kahramanlıkları   Anteb'de duyuldukça, halkın maneviyat ve morali hat safhaya ulaşıyor ve her geçen gün Kuvâ-yı Milliye'ye olan inanç ve güvenin daha da artmasına  sebebiyet  veriyordu. Şahin  Bey'le  baş edemeyen  Fransız  garnizon  komutanı,  21 Şubatta  Antep  Mutasarrışığına  bir  mektup  gön- dererek,  ona  ait  kuvvetlerin  yoldan  çekilmesi şartıyla   anlaşma   teklifinde   bulunmuştu.   Aynı gün Şahin Bey de, Fransız komutana, milletimizin  hürriyet  ve  bağımsızlık  duygularına  tercüman  olan  şu  sözlerle  adeta  haykıracaktı:  ''Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresin- de bir damla Türk kanı karı şıktır. Her bucağın- da bir atanın mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri, Türkler bu topraklarda yaşamaktadır.  Türk  bu  topraklara,  bu  topraklarda Türk'e  ısındı,  kaynadı.  Sade  siz  değil;  bütün dünya bir araya gelse, bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra, sen hiç ömründe 'Türk esir yaşayamaz' diye duymadın mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak ise bize, Ağustos ayı sıcağın- da soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayınız bize. Bir an evvel  topraklarımızdan  savuşup  gidiniz.  Yoksa kıyarız canınıza!'' Ancak Fransızların laftan anla- maya ve durmaya pek niyetleri yoktu. Nihayet, 24   Martta   altı   bin   kişilik   tam   donanımlı   bir Fransız takviye kolu, Anteb'e vasıl olmak üzere yola  çıkacaktı.  Yol  boyundaki  Kuvâ-yı  Milliye birlikleriyle   çok   kanlı   çatışmalar   yaşanmıştı. Fransızlar, birliklerimizi top ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tuttuklarından dolayı, fazla bir varlık gösterememiştik.




Burada fevkalâde ibretamiz olan durum ise, uzun  harp  yılları  boyunca  hasretini  çektiği  eşi ve yavrusu ile yalnızca bir ya da iki gün beraberkalması ve ertesi gün hiç durmadan yeni vazifesinin başına dönmesiydi. Kısa müddet içinde, civar köylerden yaklaşık 200 civarında gönüllü yiğitten oluşan bir kuvvet tedarik etmekte gecikmemişti. Çeteler, akın akın Şahin Bey'in karargahına gelip emir altında ölünceye kadar savaşacaklarına  dair  söz  veriyorlardı.  Bunda, Şahin Bey'in, bütün köylere dağıttığı; şahdamarlarına hitap edip ruhlarını ateşleyici  şu beyan- name, çok muazzam bir tesir icra etmişti: ''Namusunu, iffetini ve dinini sevmeyen varsa; karılar gibi evde yatsın!'' Daha da yetinmeyip köyleri tek tek dolaşan Şahin Bey, onlara; yabancıların ve Ermenilerin zulüm ve tazyiki, tarih boyunca hür ve efendi olarak yaşayan soyumuzun fıtrı kahramanlığı, esaret ve boyunduruğa karşı direnme lüzumu ve millî haysiyet, şeref ve vatan  müdafaasının  kutsallığı,  minvalinde  telkin ve tembihlerde bulunuyordu. Teşkilâtını   tamamlamasının   hemen   ardından  Şubat 1920'den itibaren Kilis-Antep kara- yolunu kapatmış ve buradan Fransız kuvvetleri- ne kuş uçurtmamaya başlamıştı. Çünkü bu yol, Antep'teki Fransızların her türlü ihtiyaçları açısından kan damarı mesabesindeydi. Şahin Bey, Kilis'ten  başlayarak;  Kızıl  Burun,  Kertil  ve  Ulumasere  olmak  üzere,  üç  yerde  müdafaa  hattı oluşturmuştu. Yol üzerinde aldığı müdafaa düzeni ve tahkimatın, millî harekât ruhuna ters olduğunu  söyleyen  arkadaşlarına  ise  içini şöyle dökmüştü:  ''Düşman  bu  yoldan  geçerse,  ben Anteb'e  hangi  yüzle  dönerim;  hemşehrilerime ne yüzle bakarım? Son fişeğimi yakıncaya kadar tek  başıma  da  olsa,  buradan  geçmek  isteyen düşmanla  çarpışmaktan  asla  vazgeçmem!  Şayet,   düşman   geçerse   göreceksiniz;   naşımın üzerinden geçecektir!''
Fransızlara meydan okuması

 Destansı gayretleri ve son taarruz

 Savaşın   üçüncü   gününde Şahin   Bey,   hiç uyumamıştı.   Oradan   oraya   koşarak,   kumandanlara yeminler ettiriyor ve vatan için ölmek zamanının geldiğini hatırlatarak; azim, irade ve mukavemetlerini kamçılamaya ve bilemeye çalışıyordu. Onunki, bir tür son dakika çırpınmalarından   ibaretti.   Son   gece   mehtap   altında, millî  kuvvetlerin  reis  ve  efradını  davet  ederek; ölünceye  kadar  bu  son  müdafaa  hattında  tutunmaları  için  yemin  ettirmiş  ve  onlara  şöyle seslenmişti: ''Allah'ın yanına açık alınla gitmeliyiz.  O'nun  dinini,  O'nun  bayrağını  çiğnetmemeliyiz! Kanımız bu toprakları sulayacak! Kimse bir adım geri çekilmeyecek! Gelin yemin edelim!'' Askerlerini ise, şu canhıraş yakarışlarla yüreklendirmeye ve cesaretlerini ihtizaza getirmeye  çabalıyordu:  ''Haydi  aslanlarım,  yiğitlerim! Düşman çok olsa da bir şey yapamaz. Biz kendi vatanımızı koruyoruz! Allah bizimledir; korkmayın!''  26  Mart  sabahı  Fransız  kuvvetleri  bir defa  daha  taarruza  geçecekti.  Kuvâ-yı  Milliye birliklerini  bir  bir  eriten  Fransızlar,  son  olarak Şahin Bey'in kuvvetlerine yüklenmiş ve en ağır top   ve   makineli   tüfeklerle   saldırmışlardı.   Bu amansız taarruza; kan kusturan bu cehennem ateşine  sadece  tüfekle  mukabelede  bulunmanın  hiçbir  mana  ifade  etmeyeceğinin;  bunun ölümle eşdeğer olduğunun farkında olan Şahin Bey'in  kuvvetleri,  daha  fazla  dayanamamış  ve geri çekilmeye başlamıştır.

 Kahramanca şehadeti ve efsaneleşmesi

Yanında  bulunan  arkadaşları  çekilmek  için yalvarmalarına rağmen Şahin Bey, yerinde sanki çakılıkalmış ve siperi terk etmemişti. Dönmesi  için  ısrar  edenlere;  devleşen  bedeniyle  yeni bir  istiklâl  meş'alesi  yakma  ahdini  tazeleyerek cevap vermişti. Adeta, vatan aşkıyla dolu yüreği  şaha kalkmış; sanki tek başına vatan olmuş ve Yavuz Bülent Bakiler'in ifadesiyle; ''yumruklarım memleket kadar büyük'' dercesine kükremişti: ''Sizler hiç merak etmeyin! Düşman arabaları benim cesedimi çiğnemeden, benim vatanım  Anteb'e  giremez;  sizler  müsterih  olun!'' Tek  başına  elinde  silahıyla  Fransızlara  ate ş  et- meye   devam   ediyordu.   Şahin   Bey,   kendisini kaybetmiş gibiydi. Son savunma hattı olan Elmalı Köprüsü'nün taşlarını siper alarak, sel gibi akıp gelen düşmana, tüfeğindeki son fişeği sıkıncaya dek saldırmış ve son gücü ve nefesiyle de  şöyle  haykırmıştı:  ''Allah'ım  din  ü  devletini kurtar! Alçak düşman, gel sen de beni süngüle!'' Mermisi bitince, bu sefer süngüyle düşmana  hücuma  kalkmıştı.  Lâkin,  gayet  kalabalık, modern  ve  güçlü  olan  bir  orduya  böylesi  bir mücadeleyle  karşı  koymanın;  bir  başına  elde kazmayla koskoca bir dağı delmeye kalkışmak-tan   başka   bir   anlamı   yoktu.   Sonunda Şahin Bey, Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında şüheda kafilesine katılıp o tatlı şerbeti; ölümün güzel olduğu bir kutlu günde içmesini bilmişti.  Şehadetine  tanık  olan  emrindeki  birlik komutanlarından   Ali   Nadi   (Ünler),   adeta   bir kartal  gibi  onun  göğe  yükselişini,  şöyle  anlatmaktadır: '' Şahin Bey, beygiri zorluyor; etrafına düşen  mermilerden  ürken  beygir  yerinden  kımıldamıyordu. Şahin Bey'e: 'Duracak vakit kalmadı, çekilelim' diye seslendim. Bu seslenişi işitip  işitmediğini  bilmiyorum.  Beygirden  atladı ve  şoseye  doğru  koşmaya  başladı. Şehadetini daha sonra öğrendim. Düşman birlikleri uzaklaştıktan sonra, savaş yerine gelen köylüler, Elmalı  Köprüsü'ne  yakın  bir  yerde  cesedini  bulmuşlardı.” Çatışmadaki  Fransız  yüzbaşısı  Andrea  Lefeure Tailon, daha sonra kaleme aldığı anılarında, Şahin Bey'in, dillere destan cesaret ve atılganlığı hakkında,şu takdir ve hayranlık yüklü cümleleri  sarf  edecekti:  ''Bir  avuç  Türk  müfrezesi, inanılmaz şekilde direniyordu. Kalbimizde hırs değil,   takdir   hissi   vardı.   Başlarında   genç   bir adam vardı. Subayları olmalıydı. Allah bilir ya, ateş   etmek   istemedik.   Yürüdük.   Süngülerine davrandılar.  Ne  yazık  ki,  savaşta  kahramanları da öldürmek gerekiyor; hedefe varmak için. 10 dakika sonra, baştaki genç subay ve arkadaşları, diğerleri gibi süngü çatışmasında hayatlarını kaybetmişlerdi. Anteb'e erzak yetiştirdik; ama o genç subayın hayali, bütün Kilikya maceramızda bizi bir gölge gibi kovaladı!''

İsmail ÇOLAK Diyanet Aylık Dergi Şubat 2004

ANTEPLİ ŞAHİN      

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.
Mavzer omuzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.

Hey, hey!
Yine de hey hey!
Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım
Düşman kurşunlarına inat köprü başında
Memleket türküleri çağıracağım.

Bu dağlarda biz yaşarız, bu dağlar bizim dağımız.
Namusumuz temiz, bayrağımız hür
Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız
Burda erkekçe döğüşür

Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak
Düşüncem senden yanadır

Hep senden yanadır çektiğim kahır
Bu senın ülkende, senin gölgende
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesın duvaklar
Korkum yok ölümden kâfirden yana
Alacaksa alsın beni şafaklar.

Hey, hey!
Yine de ey hey!
Al bayraklar altında kara bir kartal gibi
Yaşamak ne güzel şey.

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa
Çıkmış bir eski savaştan
Türk ün bir karış toprak parçası için
Destanlar yazacağız yeni baştan.

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
Çıktı karşıma biri,
Çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber
Vurdum alnından kâfiri.

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah
Vurun Antepliler namus günüdür!

Ben Antepliyim Şahin’im ağam
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder