Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak.
Abaza kağıt, şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür.
Acıdan karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmayan kimseler hakkında.
Adı kulağına değmiş : Şöhreti etrafa yayılmış.
Adam sandık eşeği, altına açtık döşeği; baktık adam değilmiş, altından çektik döşeği : İlkin değeri var sanılarak saygı gösterilen, sonra insan olmadığı anlaşıldığından artık yüz verilmeyen kimse hakkında.
Ağır canlı : Hantal, hareketi ağır ve yavaş.
Ağzında ayran durmaz olmak : Çok bitkin bir hale gelmek.
Ağzını döşürmek : Terbiyeye uymayan sözler söylemekten vazgeçmek.
Aklı yılık : Aklı az kaçıkça, tahtası eksik.
Alnına gün doğmak : İyi bir güne kavuşmak, bahtı açılmak, istediğine erişmek.
Anamın aşı, tandırımın başı : Burası yurdum yuvam, rahat ettiğim yerdir.
Anbel beter : Daha ziyade, daha beter.
| |
Baş ağır, kulak sağır : Konuşulanı işitmez, söyleneni anlamaz.
Bargın badaşık mı? : Kalbin ona mı bağlı? Ondan ayrılamaz mısın?
Başı göl, ayağı sel : Başı boş istediği gibi gezip dolaşıyor.
Başına buturamak : Kendi başını yemek için taşkınlık etmek, kudurmak.
Baş kahıncı : Bir kimsenin başkası tarafından “Vaktiyle sen şöyle yapmıştın” diye utandırılmasına ve rahatsız edilmesine sebep olan şey.
Beli berk olmak : Güvenmek, emin olmak. Sonucu sağlam görmek.
Bıroh çağırmak : Meydan okumak.
Bir dahra vakti, bir mahra vakti Urum, Şam bir olur : Bir budama zamanında, bir de üzüm kesme zamanında gece gündüz bir olur. Bu yel böyle eser, bu yengeç de böyle kısarsa..
Zaman ve ahval böyle fena ve aksi gittikçe.. : Canı teze. Az ağrıya, küçük sıkıntıya şakaya dayanamayan
Cenah geçinmek : Zıt gitmek, geçinemeyip çekişmek.
| |
Cin cücüğü gibi çığırmak : Çocuklar, ince ve yüksek sesle bağırmak.
Çapıt çirişi mi ?: O kadar çabuk bitecek bir iş değil.
Çok görmüş, çoban oynatmış : Çok bilmiş, feleğin çemberinden geçmiş, kurnaz, kalleş kimse.
Çirtim çirtim çirtinmek : Çok süslenip püslenmek.Dağ dayısı, tavşan ammisi :
Bildiği gördüğü hısımı akrabası çok.
Daldan eğme mi? Kökten sürme mi? : Sonradan mı bu hali kazanmıştır. İleriden berimi ve aslında mı böyledir.
Direzin sökmek : İki yer arasında devamlı gidip gelmek, mekik dokumak.
Düğüm çalmak : Düğümlemek, düğüm yapmak.
Elden ayrıksı : Elaleme benzemez şekilde.
Eli udumlu : Eli hünerli, eli işe yatar yakışır.
Er günüzken : Akşam karanlığı basmadan.
Et deyi kaptın balcan börkü çıktı : Değerli önemli sanarak ilgilendin, sonunda değersiz bayağı olduğunu anladın.
Gafılın kadaya uğramak : Hiçbir şeyden haberi yokken, ansızın bir belaya, bir iftiraya uğramak.
|
Gıcı gibi : Çok ufak. Gıcı gibi kar, gıcı gibi yazı.
Gidişmiyen yerini kaşımak : Para harcayıp yapılması gerek olmayan bir iş yapmak.
Hazırcaya hamıt : Kendisi çalışmadan başkasının çalışıp meydana getirdiğinden faydalanmak isteyen.
Haşılı yumuşak işi mi kalıyor : Biraz ayrılmasıyla ziyan olacak bir işi yok ya.
Hedede sedede geçmemek : Makbule geçmemek.
Himi bir : Maksat ve amaçları bir.
Ingılı mış, berk yapış : Ağır ağır ve gönülsüz şekilde yürüyen iş yapan kimsenin halini anlatmak için kullanılır.
İşmar avarası : Harekete geçmek için küçük bir işaret bekleyen.
Kabaklamayı yiyen gerdeğe girsin : İşin faydasını kim gördüyse sıkıntıya da o katlansın.
Karrah etmek : İstediği şeyi çok vererek bir kimseyi bolluk içinde bırakmak.
Kepir hış yatmak : Bir aradaki bir çok kimselerin hastalanarak hep beraber yatması.
Lorunu peynirini görmemek : Faydalı ve değerli bir adam olduğu söylenen kimsenin faydasını veya değerini belirtecek bir işini görmemek.
Mahana şahana : Bahane filan.
Mamuru mest etmek : Noksanını koymamak, çok güzel iş yapmak.
Marda bazar : Ölçmeden ve ayrı ayrı fiyat biçmeden , toptan bir fiyatla. Götürü.
Mercimeği yanın yuvarlamak : Suyu yokuşuna akıtmak.
Nazlı hanımın büzme çarığı : Çok nazlanan ve her şeyden çarçabuk alınan kimseler hakkında söylenir.
Ne deve yürüsün, ne çan seslensin : Ortalığı gürültüye verecek şekilde hareket etmeyelim ki bundan doğabilecek olaylara yer kalmasın.
Ne has? : Neden acaba ? Nasıl oldu da?
Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış : Yol yordam bilmez. Dünyadan habersiz yaşamış.
Ortalığı tahne pekmez etmek : Ortalığı karmakarışık etmek.
Okta sapanda durmamak : Çok yaramaz ele avuca sığmaz.
Öğünme çördük, seni de gördük : Öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik.
Öksüz öldü, kanı sındı : Sebep ortadan kalktığından aradaki hısımlık, yahut ortaklık dostluk da sona erdi.
Ölüsü gününde, tavuğu pininde : İşin vakti ve tavı iken.
Övünü tayını bellisiz : Vakitli vakitsiz rast gele yemek yiyen.
Özü dövmemek : Eli varmamak, kıyamamak.
Pabucuna taş kaçmak : Rahatını bozacak bir olay ortaya çıkması.
Paran börgünü (böğrünü) mü deliyor? : Sanki çok paran varda telef edecek yer mi arıyorsun?
Peştamal ıslandı : Bu işe bulaşılmak istenmiyordu. Fakat bulaşıldı, olacak oldu. Artık çekingen durmanın manası kalmadı.
Pisik de kavurga çiğniyor : O aciz de böyle önemli, başından büyük işlere karışıyor.
Sadakayı saraydan çıkarmamak : Bir kimsenin elinde olan karlı bir işi, başkalarına kaçırmayıp, kendi yakınlarını faydalandırması.
Safra sındırmak : Hafif bir kahvaltı etmek, açlığı azıcık giderecek bir şey yemek.
Sandıktaki sırtına sepetteki boğazına : Hiçbir şey arttırıp ayırıp bir tarafa koyamaz, ne kazanmışsa neyi varsa hepsini yer, giyer.
Say say da yerine taş koy : Filan kimsede şu kadar alacağım var, diye hesap ediyorsun. Bil ki eline bir şey geçmeyecek.
Sen ekilirken ben göcektim : Beni atlamak istiyorsun ama ben senden daha kurnazım.Biz kaçın kurasıyız?
Sıçra nalın parlasın : Ne fenalık yapabilirsen yap. Elinden geleni geri koyma.
Sırısı mı soyuluyor? : Güzelliğine ve yaldızına zarar gelmez ya!
Suhra savan : Baştan savma uydurma iş.
Südüne, halibine : Sütüne vicdanına, soyluluğuna havale ediyorum.
Süt hırası : Bebek iken anne sütünü uzun zaman veya bol ememediğinden cılız kalmış çocuk.
Süyükten yitmek : Sonucu şüpheli ve hatta tehlikeli bir iş için başkasını öne sürüp seyrine bakmak.
Tarma taht : Harap ve pejmurde bir halde.
Tas yitmiş (yitti), curunu başına kaldır : Ortalık karma karışık bir hale geldi. Kimsenin kimseden veya işten haberi yok. Usul düzen kalmadı.
Taş ergisi : Çok inatçı, sözünden ve yanlış fikrinden vazgeçirilemeyen kimse.
Tat dışlık vermemek : Rahat huzur yüzü göstermemek.
Tavşan yamaca geçti : İş işten geçti. Fırsat elden gitti. Düşman yenilmez hale geldi.
Tok karnına dokuz topak küfte : Çiğ köfteyi yemeye tokluk engel olamaz.İnsan tok da olsa dokuz topak yer.(topak: yumruk büyüklüğünde sıkım)
Tölebine gelmek : Bir kimse için uygun duruma gelmek, duruşu bakımından tutmasına kullanmasına uygun olmak.
Umdum umdum, geri yumdum : Bu güzel şeyden elime geçer diye bekledim, durdum. Fakat sonra elime geçmeyeceğini anlayarak ümidimi kestim.
Ut küşüm etmek : Birisini rahatsız etmemek için saygılı ve sıkılgan olmak.
Üstüne gök gürlememiş : Hiçbir şeyi umur etmez, kaygısız.
Vara varası, dura durası : Nihayet eninde sonunda.
Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın : Kendisi çalışmayan, başkasının kendisi için çalışmasını ve hizmet etmesini bekleyen tembel, yerinden kımıldamaz, işe yaramaz kimseleri anlatmak için kullanılır.
Yağan yağmur sene yele yetmez : Mart ayına mahsus sözlerden. Çok rüzgar olduğundan yağan yağmuru savurur, kurutur anlamında.
Yağmur yağsa yaş değmez, dolu (döğüş) olsa tas değmez : Her türlü tehlike ve kazadan emin durumda.
Yavan tarhana : Sevimsiz, biçimsiz, tatsız kişi.
Yedik içtik, yüzden düştük : Başkasının evinde yiyip içtikten sonra kalkıp gidenlerin şaka olarak söyledikleri bir söz.
Yeldim yeldim yele verdim, emeklerimi sele verdim : Uğraştım çabaladım, bütün emeklerim boşa gitti.
Yılanı sen tuttun, gözüne ben bakayım : İşin tehlikesine sen atıl, faydasını ben göreyim.
Yüreği kalak kalak yağ bağlamak : İçine katmerli neşeler dolmak, büyük bir iç ferahlığı duymak.
Yüzüne gül suyu : Affedersiniz iğrendirici bir şey söylüyorum. (Dinleyenin yüzüne gülsuyu ve kolonya serpen bir nezaket anlatımıdır.)
Zabın alıcısı : Hep aciz ve zavallı kimseleri hırpalayan.
Zembil zümbül demeden bağı kesip kurtulmak : İkide birde küçük meselelerle rahatsız olmaktansa işi temelinden yoluna koymak.
Zubbu zeytin meydanda kalmak : Ortada tek başına kendisi kalmak, etrafında hiç kimse kalmamak.
Ömer Asım Aksoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder