24 Aralık 2016 Cumartesi

Gaziantep'teki Kaleler





Gaziantep Kalesi

Gaziantep Kalesinin Adına İlişkin Bir Efsane: Esas adı Kala-i Füsus (Yüzük Kalesi) olan Gaziantep Kalesinin bu adı bir efsaneye dayanmaktadır. Bu efsaneye göre kaleyi, bölgenin sahibi olan bir kız yaptırıyormuş. Kalenin yapım masrafını karşılamak için çok kıymetli taşı olan yüzüğünü satmış. Bunun için kaleye, yüzük kalesi anlamında Kala-i Füsus adı verilmiştir.
 


Gaziantep Kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte tarihi günümüzden 6000 yıl geçmişe, kalkolitik döneme kadar giden bir höyük üzerinde kurulduğu, M.S II-III yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “Theban”isimli küçük bir kentin olduğu bilinmektedir.

M.S. II-IV. yüzyıllarda Kalenin, ilk olarak Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı ve zaman içerisinde genişletildiği yapılan arkeolojik kazılar neticesinde anlaşılmıştır. Bugünkü biçimini ise “Kaleler Mimarı” olarak adlandırılan Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. VI. (M.S 527-565) yüzyılda almıştır. Yine bu dönemde kale önemli bir onarım geçirmiş olup, onarım sırasında tesviyenin sağlanması için, güney bölüm kemerli ve tonozlu galerilerden oluşan substrüksiyon (temel) yapılarıyla donatılmış, bu galerilerle birbirine bağlanan kuleler inşaa edilmiş ve sur bedenleri batı, güney ve doğuya, tepenin sınırına kadar genişlemiştir. Kale bu haliyle çapı yaklaşık 100 m., çevresi 1200 m. olan gayrı muntazam dairesel bir şekle sahiptir. Kale bedenleri üzerinde 12 adet kule mevcuttur. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kale’nin 36 burcundan bahsetmektedir. Günümüzde ise bunların yalnızca 12 tanesini görebilmekteyiz. Geri kalan 24 burcun ise kalenin dış surları üzerinde bulunduğu ve günümüz kadar gelemediği sanılmaktadır. Kale çevresinde, eni 30 m., derinliği ise 10 m. olan bir hendek bulunmakta ve kaleye geçiş ise köprü ile sağlanmaktaydı. Kale köprüsünü geçip, asıl kale kapısına ulaşmadan, sol tarafta ise halk tarafından İmam-ı Gazali Hazretlerinin Makamı olarak adlandırılan bir burç bulunmaktadır.



Bizans dönemini takip eden yıllarda özellikle Memluklular, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar ihtiyaca göre kaleyi zaman zaman onarmışlar ve buna dair de onarım kitabeleri koymuşlardır.Kale ikinci defa, 1481 yılında Mısır Sultanı Kayıtbay tarafından elden geçirilmiştir. Ana kapı üzerinde yer alan kitabeden, ana kapı ve kale köprüsünün iki yanındaki kulelerin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1557 yılında yeniden yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Asıl kale kapısından girince, kalenin iç kesimlerine ve üstüne doğru açılan iki yol vardır. Sola açılan yoldan, kalenin üst kısmına ulaşılır. İç kesimlerine doğru devam eden yoldan ise; galeri, dehliz ve kale odalarına ulaşılır. Kalede ana kütle altında ise bir su kaynağı bulunmaktadır.

1989 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Gaziantep İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından tahsis edilen ödenekler ile aralıklı yapılan kazı ve restorasyon çalışmaları ile kalenin çevresi belirlenmiş, koruma duvarı yapılmış, çıkış yolu islah edilerek, taş döşenmiş, yaklaşık 190 m. uzunluktaki galeri temizlenmiş, sur bedenleri onarılarak yükseltilmiş, ana kapılar aslına uygun olarak yapılmış ve diğer kapı girişleri, demir parmaklıklarla kapatılarak, tehlikeli durumdan kurtarılmıştır. Bu çalışmaların teknik aşamaları ise Gaziantep Arkeoloji Müzesi tarafından yürütülmüştür.

Halen Gaziantep Arkeoloji Müzesi tarafından yürütülen arkeolojik kazılar sonucunda, Osmanlı dönemine ait bir hamam ile 2000 yılında yapılan kazılarda ise, bir camii ortaya çıkartılmıştır. Hamamın banyo, buhar odası ve buhar odası ve bacaları ortaya çıkarılmıştır. Buhar odasının köşesinde bulunan kanallar vasıtasıyla içeride buhar fazlalaşınca dışarıya verildiği sanılmaktadır. Hamam; mimari olarak pek gösterişli olmamakla birlikte teknik bakımdan üstün özellikler taşımaktadır. Cami ise Osmanlı mimarisi tarzında olup, dikdörtgen planlıdır. Caminin güney cephesinde yarım daire şeklinde mihrap,mihrabın sağında ve solunda ikişer adet kitap koyma bölümleri ve mihrabın sol tarafında güneyden dışarıya açılan bir kapı girişi ortaya çıkartılmıştır. Ayrıca mihrabın sağ tarafından kızaklı bir minberin de yeri bulunmuştur.


 Ayrıca 2002 yılından günümüze kadar devam eden kazı çalışmalarında ise Kale Hamamı’nın kuzeyinde, Kale Camisinin doğusunda ve güneyinde 5x5 metrelik açmalarla kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kazılarda çeşitli mimari yapı kalıntıları, çok sayıda Erken İslam, Bizans ve Osmanlı dönemine ait keramik parçaları, metal parçaları, mermi çekirdekleri, çoğunluğu Bizans dönemine ait çok bilezik parçaları ile pişmiş toprak kandiller, Bizans ve Osmanlı dönemine ait sikkeler, çok sayıda demir gülle, çakmaklı tüfek parçaları ve pişmiş topraktan yapılmış bazıları mühürlü pipo(lüle) parçaları ile bazı hayvan kemikleri ele geçmiştir. Kalenin etrafında ise hendek yeri tespit edilmiş olup, önümüzdeki günlerde ise Hendek kazılarına başlanılacaktır.

Tüm bu yapılan ve yapılacak olan çalışmalarla Gaziantep Turizmine kazandırılan ve Gaziantep Turizmine bir güneş gibi doğan Gaziantep Kalesi bütün ihtişamıyla ziyaretçileri beklemekte ve şehir merkezinde Gaziantep Turizminin önemli cazibe merkezlerinden birisi haline gelmiştir.

 Gaziantep Kalesinin Yapılışına Dair Bir Efsane: Halk arasında yaygın olarak anlatılan efsaneye göre kaleyi zengin bir kadın yaptırıyormuş. Bir gün sokağa çıkmış ve yolda kalabalık insan topluluğunun bir cenaze götürüşüne rastlamış. Yanındaki uşağına dönerek “bu nedir” diye sormuş. Uşak ise; “Efendim insanlar bir gün gelir ölürler, ölülerini de böyle tabut içinde taşıyarak mezarlığa götürür ve toprağa gömerler. Gördüğünüz tabutun içinde dün bizim gibi canlı olan bir insan cesedi var……” der. Bunun üzerine zengin kadın uşağıyla beraber geri döner ve kaleyi yapan ustaları yanına çağırarak; “ bırakın kale yarım kalsın, ben ölümü hiç düşünmezdim….” der. İşte bu efsaneye göre Gaziantep Kalesinin tarihi eski çağlara kadar uzanıp gidiyor. Ancak bu halk arasında anlatılan efsanede kesin bir tarih yoktur.

Kaynak;
www.gaziantepkulturturizm.gov.tr



GAZİANTEP'TEKİ KALELER
 
Gaziantep Tilbaşar Kalesi






 
Gaziantep'in Oğuzeli ilçesi Gündoğan köyünde bulunan Tarihi
Tilbaşar Kalesi Avrupa'nın en büyük yığma kalesi olarak gösteriliyor.


 
Gaziantep Rumkale




 
İsa’nın havarilerinden Yuhanna’nın İncil’i kaleme almak ve
Hıristiyanlığı yaymak amacıyla yaşadığı ve gömüldüğü yer olarak anılmakta ve
Hıristiyanlarca kutsal bir yer olarak kabul edilmektedir. 3 tarafı su ile
çevrili doğayla bütünleşmiş, kayaların nerede bittiği, insan eserinin nerede
başladığını söyleyebilmek oldukça zordur.



 
Fırat nehri ile Merziman çayının birleştiği yerdedir. MÖ 855
yılında Asur kralı 3. Salmanassar tarafından zaptedildiği düşünülen Şitamrat
olduğu varsayılmaktadır.


 
MÖ 9 yy itibaren Asur, Med, Pers, Roma ve arap
medeniyetlerinin yönetimine gitmiş. Ayakta kalan kalıntılar Roma ve Ortaçağ
karakteri yansıtmaktadır. Yapılar arasında en dikkat çekeni geniş ve silindirik
bir kuyu ve bu kuyunun yanından Fırat’a inen gene helezonik bir yoldur.


 
Antik dönemden günümüze kadar, Şitamrat, Kal-a Romayta,
Hromklay, Ranculat, Kal’at el Rum, Kal’at el Muslimin, Kale-i Zerrin ve Rumkale
olarak isimlendirilmiştir.


 
Kale 2 beden halindedir. Birinci beden kalenin doğu, kuzey
ve batıda doğal kayalığın dik olarak yontulmasıyla, doğal bir sur oluşturularak
ortaya çıkmıştır. İkinci beden ise bu doğal surun üzerine sert kalker malzeme
ve kesme taşlarla sur duvarı olarak yapılmıştır. Kuzey ve doğu surlarında
dikdörtgen planlı 7 bur kuzeyde çok sayıda mazgal ve pencere vardır. Kalenin
güneyindeki kayalık uzantısı 12. yy da 30 m. Derinlik 20 m. Genişlik oyularak hendek
haline getirilmiştir. Böylece karayla kalenin direk ilişkisi kesilmiştir. 120 m. Genişliğinde 200 m. uzunluğunda bir
kaledir.


 
Doğu ve batı olarak 2 ayrı girişi vardır. Doğu girişi Fırat,
batı girişi Merzimen çayı üzerindedir. Batı cephesinde 20 m. aralıklarla 4 ayrı kapı
yapılmış, böylece savunma güçlendirilmiştir.


 
Şair aziz Nerses kilisesi, Barşavma manastırı ve çeşitli su
sarnıçları bulunan Rumkale gezmeye değer yerlerden biridir.


 
Gaziantep (Raban, Kale-i Zerrin) Kalesi






 
Araban yöresinde yapılan kazılar ilk yerleşimin Tunç Çağı’na
(MÖ.3000-1200) kadar indiğini göstermektedir. Araban’da bulunan kalenin de ne
zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XI. Ve
XIII.yüzyıllarda kalenin önemini koruduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.
Özellikle Urfa Haçlı Kontluğu, Ermeni Krallığı, Memluklu ve Arap akınları
sırasında bu kale stratejik öneminden ötürü sürekli işgal edilmiştir. Haçlı
Seferleri sırasında da kaleden kaynaklarda söz edilmiştir. Urfa Haçlı Kontluğu
ile Ermeniler arasında sık sık el değiştirmiş, daha sonra da Antakya Kralının
eline geçmiş ve yeniden Ermenilere bırakılmıştır.


 
Araban Kalesi bu tarihi dönemler içerisinde kolay
fethedilemeyen bir konumda olup, güçlü bir yapıya sahiptir. Anadolu
Selçuklularından Mesut Kılıçarslan (1148-1150) Araban Kalesini ele geçirmiş,
daha sonra 1155’te de Atabey Nurettin Mahmut Zengi kaleyi onlardan almıştır.
Bundan sonra Halep Eyyubileri, Anadolu Selçukluları (1218), İlhanlılar (1259),
Memluklar (1260), Dulkadiroğulları, tekrar Memlukluların ve 1258’de de
Osmanlıların eline geçmiştir.


 
Osmanlı döneminde Birecik Sancağı’nın Rumkale kazasına
bağlanan Araban ile birlikte kale önemini yitirmiş ve terk edilmiştir.


 
Kalın blok taşlardan ve moloz taşlardan yapılmış olan kale
1940 yılına kadar ayakta iyi durumda kalmış, daha sonra çevre halkı tarafından
taşları sökülerek yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Araban’ın ortasında 35 m. yüksekliğinde yığma bir
tepe üzerinde bulunan bu kale 95.00x85.00 m2’lik bir alanı kaplıyordu. Sur
duvarlarının içerisinde cami, su deposu ve erzak depoları bulunuyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder